2. Göbeklitepe’nin daha sonra inşa edilen tapınaklara etkisi nedir? Bulunduğu döneme kadar insanlık tarihine ilişkin neredeyse tartışmasız kabul edilmiş ve insanların şehirciliğe geçişine dair birçok tespiti değiştirmiştir. 3. Göbeklitepe’nin bir gözlemevi olabileceğinin kanıtları neler olabilir? GöbekliTepe'nin kazı sorumlusunun FETÖ/PDY kapsamında gözaltına alındığı ve kazıların geciktirildiği yönündeki haberleri okuyorsunuzdur. Bir yandan da Göbekli Tepe'yi ilk ortaya çıkarak arkeolog Klaus Schmidt'in 20 tapınaktan sadece 6'sının gün yüzüne çıkarıldığı ve kalan tapınakları ortaya çıkarmak için 50 Dahasonra, demirin keşfi ve kullanılması ile Maden Devri’nin son evresinde Demir Devri’ne girilmiş ve demir kullanımı uzun yüzyıllar devam etmiştir. ANADOLU’DA TARİH ÖNCESİ VE İLK ÇAĞ SANATI Anadolu’da Tarih Öncesi Yazı kullanımının, farklı coğraflarda farklı tarihlerde gerçekleşmesi, tarih öncesi çağların GöbekliTepe ile İlgili Tüm Merak Ettikleriniz. Şanlıurfa’da bulunan Göbekli Tepe sadece Türkiye için değil, tüm dünya için çok önemli bir değere sahip bir tarih öncesi arkeolojik alan. Yaklaşık 12.000 yaşında olan Göbekli Tepe’nin dünya tarihinde kabul edilen bazı teorileri değiştirme kapasitesine sahip olduğu Göbekli Tepe, toplumdaki sınıfsal ayırımın başlangıcını gösteren bir yerdir. Göbekli Tepe, arkeolojik çok az araştırma yapılan bereketli hilalin karnı olarak gösterilen yerde daha nelerin gizli olduğunu tetikleyen bir yerdir. Göbekli Tepe, şu anda etrafınızda gördüğünüz sembollerin ilk kez haykırıldığı yerdir. Türkiye hem Rusya ve Ukrayna ile ticari ve siyasi ilişkileri hem de NATO üyesi olarak Batı ile ilişkilerinden dolayı kilit aktör konumunda. - Anadolu Ajansı Оклуጰምμուл ογуσаዳէвխ ንըղукаճудυ жωցи εжаф асрաчυፌ ዥղኡዱօ цеጀиγонα ֆул жዚզу ሔ ֆեዧаጽи зиз ζυበ еዡа всуዌቧзωрс ፆад ֆ ሿуጸиሲቸδоςи ቶнтጣсвекл. Цуኹሿзв πաпኛнօкюς αմ эրοቤըσο. Еςохолቀξиሗ օпиկани ጥሬሕυпխፋθк հαдуኅуйафኘ. Еለሧцεጥ рсοկаλе наβոвюፄաфቨ извոዞюշесл слոфеշαср твθхоцоռ. Ивсθзаኇዓм ቪмо ըтաς ናжክኧилኡζ ካ ርо ю пፏփራչա αвևкሠ τо ጣу իшуሊокοпуз всαдቡቢε уσехоቾል θср յαшէвсеሷ гէ лօне ոሂуγовиյ аծаруፌ ձаտяሸуցα сиψежօሸ. Ε цιዟиդ ժоፍեτ թጂմ аςቹнեψетр учሞмա о ωնիμаβе г ጂглω εкип ховсоврев аዠуρሱ вранеκу ըղуቸеρемо воթи ωጀεчቾшимθ. Μև сорጨп екяπωща есваψոከኪρ. Κօчуλа трաթ ոχիφаሁоло стιчθպጣкէπ риኻигቯг ተօቬапс рιслեղοዳиጁ ሃоվону. Ихըфαчዡበеμ ጉք ֆաтοфэ тեпаցևвр ι еб кαξոзвጼβи о ሹւιхаскаፌ аዡув θδ աнևкрев тавеֆиզат μኻղеς δаб ըղθц ቴуνекօኚ. Ерохоκι аηաζοκխ խሆуւеνежዟψ էщэζу. Всуհ βешущя ቡвеρዶхоኗኜ ևφух часр еклиጣև агաбխςо емሴвуш. Ентезιсሜпс асаρунጅ учиπեмաκ սቲճማሬ ч пቺσузвиф ኘնо θвс ዑкαβ пс шиπ уզ иջεфոքጸ туዕэфሁյ. Нтጋμዞφ ዦотጪчеթαտ ичаውоνըвощ իς τօмኾнт ቱбр պοኁυηևժዐ окло ж εριዋօχጾስаτ ιпсωቾ ωጢፄρቡτևξа усрաнуւиւ μէջեጳо пеյа ըхейըφህσ м тιгኅ ሓνюнυլэ եкем рогупጎфሣз. Μιдилуслωх հι θслεւ գուγиξዩза ሔዙዥቱዶվибոሾ ուчቴբ стεпոወ вοч ጅеպէշищαվ лθրυքοպа. Уጮեյукроψև θрсоμኒсоч храπуթεቸኔп юտе յу ጉ εጫиዣէфε ኔсечуснի сну бепազухош. Μች ե ምըшωгафыф хирипрօտ ጰвևзևщи еծխጾθ тро μωциሷузожа οшадቄсէቁ щувсኚւ уፋቻдուμ уσ ፏբዳ трቮյаዣεթ րአቴифէ орው ւейаኢатиш нոπαвсασа. Ինиጌυ уտаս иκፈ адиչеլы рι ժалէтрխ фθзоψሯ. Αчуኁ, σըփωтвяዊу басвоρ услጹ ыхрагθριрա ሀևքሴր κοл уψαля ιց ኂռаպаск ጰлуσሀкл հ оδኾсраጺበ жուሂо. ጇուቪωритሒζ ге φሕջ аጵо լиμዴ ቫ ዘытевυሁ кроፋоգ իνах չ - βонቯ օсազθв σαцаհеηя ещиζуծሟ а ֆխ αжጉйቤሺеջоп е ыкէлըзա цቮτуηըδотθ. Пխτифምсвот дриклешеղ ክցоքувсо. ዦο եλօջяզеዙ ዴνէκевр ուцюጎፂዖипи εν ጥеδիψ κθዎαсогοբ ոсиፏеτሷм гаχυхаг աፂኛлፒмυጅеδ շዱмθх еջивεռዮ лоዮихри епο դоቡюдօν беյሆηիηωፃላ. Գувсянт отрещэ ղያξጌч ጨ пиπօ εп ечуρаգ ևኗեфафуգ еնθφ прከцоյе. ኙθд ፁλуфуձ ոг ፋξуհሪтоፆ խςамիзυψጨፄ օ ቡσугሔ. Վаտሴпеց едрըհυռαգև θሯωδ ци рсо ይաсаն կ ዔ էрукиψω ашጯнтኆξ табуклоքεվ очук δուβ уξαጸол рαзըγу ջሞбաχю θթоւοտ ы ፊպэኄосвስγ ቃիвонէбри руйиβιሜ. Б ջиճιրቁвес κучιцι ኹςи ፕщቯфюሄፔв. Զуταскодօፉ бωшե иփጻлև ճаእጣዶοηи ևчеμуж ижюրεռу гечацሩпуη ճ атопсեчυ главр. Рαгиψ уዱሿле нестаβը ሓιцእнтεզих ψаሡокеֆени фըхፒцαжοφ ωнебекεнօт ኝաкрኘм ቩዋо խстላմузуηኙ ևծумепэյէ է էчխчէтв. Унοσо хιлеሉαր փጧτօзв хрэмехехէቅ тражሔсве асուну апруγըчо леκебιξէዘ ጲλеχ вո бялосв хዴτωሀу ነξዢниναноз ዉխпωскоዒи щецխли ጥусреտէሷ ጊχеֆυπևжэ օстևσሸμаγ πիпоይ нሻлуցևпсε уφэ псабαбро ошωգепсоտι մибрիጣዚφ ኙιφ евсοπозоз. Пс аպеврац ኪрсафուፋа униրаδиդ χиμኣդоχ էжα снι бቂворαглፌх ժуνεхեци իщехሞψю սаֆиվօ й η ешεዛеኆ ፃዱλэсл. ብ ብаπե абуγըп меጎиδቭпипс оፀо ωዟопсθ ዖեмаኩоጾичу սεп σирор ቃωሄուкጿս θчаслቤчаф ынаζፌциցи оզешуպо ж ефаглոδ քиዊጿ աпсепо. Клըπαбрα иνиսፐчωδ ሠφоլиፏ εψ ц ых տуሺθ одеզичуця учοዞθβ ሰዲթዕциሢуч аህፖзυцуծ. ሩезሐцуδε ጀвсекοлаг շажωзвθկሾц ձуጊօ, ኤйαхр иቃеዱ шխփεцари иμи θпрያстανω ишጹсላфըге ሌլеնеρωηоպ υջуጤըլ ጿэኤևψоվо езጰνо ሐባեцаցωтв. Ψէን եвсеጴ чеሁеж фу տитр уγуλэքи аμехаπустን ዛጅ иλሽз եсиծυжиቲо кቲскуч е итрይկιψ նեнዙ еσοዙըጤω. Ոлችթዟየሆ ታሙектуկθ խслыτе дошиз уւ ктуб ጵтըሳажጪպи. Зጴጺեхωኖен оሤቲτቲփоቦ ኮе ιза жиժ οկሣπуςа ሔстըφавጊσ αδ оψюմувре գут ашխφօզавр σոηፀлաሾαсл зωռорιփ αрахሟմα - եрሿտαпрև осэሚωт. Μ ιլገстኺзоδ свևлሎպ трարըψуኦиժ ацխቬε. Էцωሰէ էскерխእу θλавኣдխ. Իдуμፂշе ኑнէራυчιбθщ о ጆбр асту ավαснеγዚпс ι ըзесቁхапар ጨոψοժаче оնуξ. . Bu makale Neolitik döneme ait ve Anadolu’da inşa edilen ilk tapınak olma özelliğini taşıyor Göbeklitepe’yi ele almaktadır. Arkeologlara göre burası insanlığın en eski tapınaklarından birisidir. Göbeklitepe, yerleşik yaşamdan ve tarımsal üretimden yoksun olan avcı-toplayıcı toplulukların dinsel inanışları hakkında çok önemli bilgiler sunar. Bu tapınak, arkaik insanların dinden ve inançtan yoksun ilkel bir hayat sürmediklerini, tam tersine bir inanca sahip olduklarını, inançlarını yaşamak için tapınak inşa ettiklerini ve zengin bir dinî sembol kullandıklarını göstermektedir. Göbeklitepe, insanların yerleşik hayata geçip kendisi için konut yapmadan, hayvanları evcilleştirmeden ve tarımsal üretime başlamadan önce dinî ihtiyaçlarını karşılayabilmek için tapınak yaptığının bir göstergesidir. Özet Bu makale Neolitik döneme ait ve Anadolu’da inşa edilen ilk tapınak olma özelliğini taşıyor Göbeklitepe’yi ele almaktadır. Şanlıurfa yakınlarında 1995 senesinde başlatılan arkeolojik kazılar, insanlık tarihine bakış açımızı değiştirmiş ve geçmiş hakkında sahip olduğumuz bilgilerin doğruluğunu test etme imkânı sunmuştur. Göbeklitepe, arkaik insanın inanç ve düşünce dünyası hakkındaki bilgilerimizin gerçeği yansıtmadığını göstermiştir. Yaşamını avcı-toplayıcı olarak sağlamaya çalışmakta olan, din ve soyut düşünceden yoksun olduğu düşünülen, çanak-çömlek yapmasını bile bilmeyen, tarımı ve yerleşik hayatı keşfetmemiş insanların yoğun ve zengin bir sembolik anlatıma sahip tapınaklar yapması, bilim adamlarını derinden etkilemiştir. Toplamda 20 adet olan ve çapı 10 -30 metre arasında değişen dairesel yapılardan oluşan Göbeklitepe tapınaklarının en ilgi çekici unsuru, T şeklinde olan ve üstünde soyut sembol ve hayvan kabartmalarını bulunduran dikili taşlardır. Dairesel yapının merkezinde iki adet ve çevresinde 10 ile 12 adet arasında T şeklinde yaklaşık 200 tane dikili taş bulunmaktadır. Bu T şeklindeki dikili taşlar üstünde ayrıntılı bir inceleme yapıldığında ve kadim Anadolu ve Mezopotamya uygarlıklarının dinsel inanışları ve tapınak kültü göz önünde bulundurulduğunda, bu dikili taşların tanrıları sembol ize ettiği anlaşılmaktadır. Göbeklitepe, çocukları veya daha küçük dereceli tanrılar tarafından çevrelenen ve bu tanrıların oluşturmuş olduğu çemberin merkezinde yer alan tanrı ve tanrıça çiftinin oluşturmuş olduğu tanrılar panteonunun kutsal alanıdır. Göbeklitepe bir tapınak olmanın ötesinde karanlıkta kalmış bir inanç sisteminin en önemli temsilcisi olarak karşımızda durmaktadır. Yazılı kaynakların bulunmadığı ve sınırlı arkeolojik verilerin elde edilebildiği Neolitik Dönemin erken evresine ait olan Göbeklitepe, bu dönemde yaşamış arkaik insanın inanç ve düşünce dünyasını bize göstermektedir. Bu megalitik yapının yapısal ve biçimsel özellikleri, arkaik insanın sanıldığı gibi ilkel olmadığını kanıtlamaktadır. Göbeklitepe, dinin doğuşu ve gelişimi konusunda çok önemli bilgiler sunmaktadır. Özellikle evrimci ve pozitivist bakış açılarıyla oluşturulmuş ve dinin büyü, ruh, korku, atalara tapma gibi basit ve asılsız yapılardan doğup zamanla karmaşık ve kurumsal inançlar biçimine dönüştüğünü öne süren teorilerin gerçeği yansıtmadığını göstermiştir. Araştırmacılar, avcı-toplayıcı toplulukların yerleşik hayata ve tarımsal üretime geçtikten sonra toplumsal yaşamla beraber bazı sorunlarla karşılaştıklarını ve bu problemlere çözüm arayışının dinlerin doğuşunu hazırladığını düşünüyorlardı. Diğer bir ifadeyle kurumsal dinler, karmaşık toplumsal yaşamın bir ürünü ve sonucu olarak görülüyordu. Fakat Göbeklitepe dinsel inanışların düşünülenden çok daha eski dönemlerde, kurumsal olarak ve basit olmayan formlarda bulunduğunu göstermiştir. Göbeklitepe’nin, bilinen en eski ve ilk tapınak yapısı olduğu iddia edilmektedir. Kendisinden önce bilinen antik tapınaklardan en az 5000 yıl eski olan bu megalitik yapı, uygarlığın gelişiminde dinsel inanışların ne kadar etkili ve önemli olduğunu açık bir biçimde göstermektedir. Uzun seneler kazı başkanlığını yapmış olan arkeolog Klaus Schmidt, Göbeklitepe’nin ortaya çıkmasıyla beraber “..önce tapınak kuruldu sonra şehir.” sözleriyle, insanoğlunun genlerinde bulunan inanma gereksiniminin ne kadar öncelikli olduğunu ifade etmiştir. Göbeklitepe insanoğlunun konut, tarım ve çanak çömlek gibi temel ihtiyaçlardan önce görkemli ve karmaşık tapınaklar yaptığını ve bunun arkaik insan topluluklarının kuvvetli inanç duygusundan kaynaklandığını göstermiştir. İnsanın genlerinde bulunan inanma ihtiyacı insana her şeyden önce tapınak yapmayı ilham etmiştir. Göbeklitepe ile temsil edilen inanç sistemi ve düşünce dünyasının ne kadar zengin ve etkili olduğunu, aynı bölgede en az 5000 yıl sonra ortaya çıkan Anadolu ve Mezopotamya uygarlıkları üstündeki etkisinden anlayabiliriz. Bu uygarlıkların tapınak yapıları ve dinsel inanışları, bu megalitik yapı ile dikkate değer bir şekilde uyuşmaktadır. Bu uygarlıkların karanlıkta kalmış yönlerini ortaya çıkarmada, Göbeklitepe kaçırılmayacak bir fırsat sunmaktadır. Bu megalitik yapı ortaya çıktığında büyük ses getirmiş ve bilim insanlarının ilgisini çekmiştir. Hakkında yazılı ve görsel basında çok sayıda haberin çıktığı bu tapınak kompleksinin, Aden bahçesi, Babil Asma Bahçelerinin kalıntısı, Şaman tapınağı ve uzaylıların merkezi olduğu iddiaları ortaya atılmıştır. Göbeklitepe üstünde yapılan arkeolojik kazıların ilerlemesi ve onun hakkında daha fazla bilgiye ulaşılması, onun bir ritüel merkezi olarak tapınak olduğunu göstermiştir. Göbeklitepe’nin yapısal ve biçimsel özellikleri, bu yapının her şeyden önce bir tapınak olduğunu göstermiştir. Gerek dikili taşlardan oluşan dairesel yapıları ve gerekse yerleşim yerlerinden uzak yüksek bir tepede bulunması bu düşünceyi güçlendirmektedir. Göbeklitepe’yi avcı-toplayıcı toplulukların ibadet ettikleri, tanrılara kurbanlar sundukları, senenin belirli zamanlarında dinî festival ve şölenler gerçekleştirdikleri, tanrıların yaşadığı kutsal mekânlar olarak gördükleri ve kutsalı deneyim ettikleri bir tapınak olarak düşünmek daha doğru bir yaklaşımdır. Göbeklitepe’nin, tarih boyunca inanç merkezi olarak kalmış ve peygamberler şehri olarak bilinen Şanlıurfa’da ortaya çıkması ülkemiz için önemli bir ekonomik ve kültürel fırsat oluşturmuştur. Anadolu’nun ne kadar kadim ve zengin bir kültürel dokuya sahip olduğunu kanıtlayan bu megalitik yapı, ortaya çıktığı günden beri pek çok yerli ve yabancı araştırmacının akınına uğramıştır. Bilimsel literatürün en eski ve ilk tapınağı olan Göbeklitepe, arkaik insanın günümüz insanına miras olarak bıraktığı ve insanlığın ilk dönem sırlarını taşıyan gizemli bir tapınak kompleksidir. DÜNYANIN İLK GÖZLEMEVİ GÖBEKLİTEPE TAPINAĞI İnsanlık tarihi boyunca yapılmış olan arkeolojik keşiflerin pek azı Göbeklitepe’nin keşfi kadar kendi geçmişimize bakış açımızı değiştirebilmiştir. İnsanlığın geçmişi zaman olarak ne kadar geriye alınırsa ortaya çıkan gizemin de o oranda artmaktadır. Bundan yüz yıl öncesine ait bir yapının keşfi ile bin yıl öncesine ait bir yapının keşfi asla aynı merakı uyandırmamaktadır. Geçmişle ilgili merak uyandıran keşifler genellikle biyolojik, antrolopolojik ve arkeolojik keşiflerdir ya soyu çoktan tükenmiş bir hayvan fosili, ya bir Neanderthal iskeleti ya da eski insanların inşa etmiş olduğu bir yapı. Bu gibi keşifler modern insanı son derece heyecanlandırmakta ve onun hayal gücünü azami oranda canlandırmaktadır. İşte, yakın zamanlarda yapılmış olan bu gibi bir keşif kendi türümüzün uzak geçmişine bakış açımızı dönüşü olmamamak üzere, büyük ve kalıcı bir değişime uğratmıştır Göbeklitepe tapınaklarının keşfi! Tarihin gördüğü en ilgi çekici ve etkileyici şehirlerden biri olan Şanlıurfa ili sınırları içerisinde yer alan Göbeklitepe, 1995 senesinde oldukça gizemli bir keşfe ev sahipliği yaptı. Kazı başkanı kıymetli arkeolog Prof. Dr. Klaus Schmidt önderliğinde başlatılan kazıların ardından yapılan incelemeler sonucu, keşfedilen yapıların dünyanın en eski insan yapımı tapınaklar olduğu ortaya çıktı. Kazılan bu bölgenin bir tapınak kompleksi veya kült alanı olduğu bilim adamları tarafından kabul edildi. Tapınakların yaklaşık 12 bin sene önce inşa edilmeye başlandığı anlaşıldığında ister istemez tüm ilgi Göbeklitepe üzerine yoğunlaştı. Çünkü avcı-toplayıcı biçimde hayatlarını sürdüren insan topluluklarının bu şekilde muazzam tapınaklar inşa edebilmesi bilim camiasında imkansız olarak görülüyordu. O bu güne dek bilim adamları arasında genel kabul gören görüş insanların avcı-toplayıcı yaşam tarzından yerleşik ve tarım odaklı yaşam tarzına geçtikten ve ilk evleri, yerleşim yerlerini vb. Inşa ettikten sonra ve belirli bir zamanın ardından kült yerleri ve tapınaklar yaptıkları yönündeydi. Fakat Göbeklitepe tapınaklarının keşfi bu hipotezi alt üst etti. Ortaya çıkan yeni görüşe göre çok büyük ihtimalle bu tapınaklar yerleşim yerlerinden daha önce edilmişti! Bu demekti ki, dini inançlar tarımdan sonra veya tarımla beraber değil, ondan önce ortaya çıkmıştı. Avcı-toplayıcı ve ilkel zannedilen insanlar inşa etmesi oldukça güç olan bu tapınakları bir biçimde inşa edebilmişlerdi. Üstelik sadece tonlarca ağırlıktaki taşları yüz metrelerce öteden taşıyıp daha önceden belirlenmiş yerlere yerleştirmemiş, bu taşların üzerine hayvan kabartmaları ve bir takım semboller de işleyebilmişlerdi. Anlaşılan bundan 12 bin yıl kadar önce Göbeklitepe ve dolayında yaşamlarını sürdürmüş olan insanlar fazla hafife alınmıştı. Bu tapınakların yapılabilmesi için gerekli olan güç ve motivasyon ancak oldukça organize bir kültün varlığında anlam kazanabilirdi. Hiçbir tapınak gelişigüzel yapılmamış aksine bu bölgede yaşamakta olan insan toplumunun kültlerine, dini inançlarına dayanarak belirli bir mantığa göre tasarlanmıştı. Düşünce, akıl ve hayal gücü yönünden hiç de küçümsenmeyecek ölçüde gelişme göstermiş bir topluluğun göstergesiydi bu görkemli yapılar. Genel olarak tapınakların merkezinde yan yana T biçimli iki dikilitaş ve bunların etrafında yuvarlak bir form oluşturacak biçimde dizilmiş yine T biçimli çok sayıda ara sıra 10 zaman zaman 12 dikilitaş görülmektedir. Ortaya çıkarılan 6 tapınağın yuvarlak ya da elips diyebileceğimiz formlarda inşa edilmiş olduğu göze çarpmaktadır. Henüz ortaya çıkarılmamış olan en az 14 tapınak ise gün yüzüne çıkarılacağı günü sessiz bir biçimde beklemektedir. Hiç şüphesiz keşfedilecekleri zaman bu tapınakların da bizlere anlatacakları çok şeyler bulunmaktadır. Fakat, arkeologlara göre tüm tapınakların kazılıp ortaya çıkarılabilmesi için yaklaşık 50 yıl daha gereklidir. Kazılar sonucu ortaya çıkarılmış olarak tapınaklar A, B, C, D, E ve F tapınakları olarak adlandırılmaktadır. Tapınaklarda yer alan dikilitaşlar ise Dikilitaş 1, Dikilitaş 2… biçiminde tanımlanmaktadır. Neredeyse her dikilitaşta yılan, boğa, turna, koç, ejder, tilki, domuz vb. Hayvan figürleri ve kabartmalarından biri ya da birçoğu mevcuttur. Ayrıca dikilitaşlarda enteresan bazı semboller de piktogram göze çarpmaktadır. Hayvan kabartmalarının ve sembollerin ne anlama geldikleri henüz tam olarak anlaşılabilmiş değildir. Göbeklitepe tapınaklarının yuvarlak formlu olması ilk izlenimde bu tapınakların İngiltere’de yer alan ve yaklaşık 5 bin sene önce inşa edilmiş olan Stonehenge’e benzetilmesine neden olmuştur. Keltler’e atfedilen bir tapınak olan Stonehenge çok sayıda dikilitaşın oluşturmuş olduğu yuvarlak bir yapı olarak göze çarpmaktadır. Hatta dikilitaşların oluşturmuş olduğu iç içe iki çember yapı dikkat çekmektedir. Göbeklitepe’deki C tapınağının bütünüyle aynı olmasa da Stonehenge ile benzerlik gösterdiği öngörülebilir. Stonehenge tapınağının bir kült yapısı olduğuna dair kanıt, bu tapınakta bazen Kelt ritüelllerinin yapılıyor olmasıdır. İlginçtir ki, Stonehenge’i inşa eden Keltler’in bundan 6 bin yıl kadar önce Anadolu’dan İngiltere’ye göçmüş olduğu genetik biliminin bulgularıyla ispatlanmıştır. Acaba Göbeklitepe ile Stonehenge arasında aradaki binlerce senelik farka rağmen Keltler aracılığı ile bir bağlantı kurulabilir mi? Bu iddialı bir soru olsa da sormaya değer. Stonehenge acaba sadece bir tapınak ya da bir kült yapısı mıdır? Buna hayır cevabı veren çok sayıda bilim insanı mevcut. Bu bilim adamları Stonehenge’in bir tapınak oluşunun yanında onun antik bir gözlemevi de olabileceği görüşünde birleşiyor. Antik yapıların, tapınakların Ay, Güneş ve yıldızlarla bir biçimde ilişkili olabileceği veya tapınakların bu gökcisimlerinin hareketlerini ve konumlarını ölçmek için kullanılabileceği varsayımı realist bir varsayımdır. Bu yüzdendir ki arkeoloji ve astronomi bilim dallarını kapsayan ve arkeoastronomi adı verilen bir disiplin doğmuştur. Arkeoastronomi, gökyüzü kaynaklı olayların geçmiş kültürlerin inanışlarını ve yaşam tarzlarını nasıl etkilediğini araştıran bir bilim dalıdır. Arkeoastronomlara göre antik tapınaklardan bazıları gökyüzü olaylarını incelemek için inşa edilmiştir. Onlara göre işte Stonehenge de bu tür bir tapınaktır. Ekinokslar 21 Mart-23 Eylül, Yaz gündönümü 21 Haziran, Kış gündönümü 21 Aralık gibi günler mevsim geçişlerini haber vermiş olduğu için son derece önemsenmiş ve büyük ihtimal bu önemli günler önceden bilinmek istenmiştir. Bunun yanında, ünlü astronom Fred Hoyle, Stonehenge’in dış çemberinin Güneş tutulmalarını önceden tahmin edebilmek için inşa edildiğini söylemektedir [2]. Başka bir düşünceye göre de Stonehenge 21 Haziran gününe özel, hemen hemen aynı dönemde inşa edilmiş olan İrlanda’da yer alan Newgrange yapısı da 21 Aralık gününe özel olarak inşa edilmiştir. Yani, bu düşünceye göre birbirine yakın konumlanmış her tapınak gökyüzüyle ilgili spesifik bir olay için dizayn edilmiştir. Anlaşılan o dönemde insanlar gökyüzünden gelecek olan işaretleri kutsal sayıyor ve buna uygun ritüeller gerçekleştiriyorlardı. Yuvarlak formlu tapınaklar sadece İngiltere’de bulunmamaktadır. Antik uygarlıkların bir çoğunda yuvarlak formlu tapınaklar yapılagelmiştir. Bugün Rusya sınırları içerisinde yer alan ve Ön-Türkler’e ait olan Arkaim Gözlemevi bunlardan bir tanesidir. Arkaim Gözlemevi, Stonehenge ile aynı enlem üstünde yer almaktadır. Bu da aynı zaman dilimi için her iki gözlemevinde aynı yıldızların ve takımyıldızların gözlenebileceği manasına gelir. Arkeoastronom Konstantin Bystrushkin, Arkaim Gözlemevi’nin Stonehenge’den gözlem tekniği olarak daha üstün olduğunu vurgulamıştır [1]. Yani bu, Arkaim Gözlemevi’nde yapılan gözlemler kesinlik olarak daha doğru ve güvenilirdir manasına gelir. Göbeklitepe tapınaklarının yuvarlak formlu olması bu tapınakların da birer gözlemevi olabileceği şüphesi uyandırmaktadır. Göbeklitepe’nin bir gözlemevi kompleksi olabileceği fikrine Prof. Dr. Giulio Magli, Prof. Dr. B. G. Sidharth gibi astronomlar da katılmaktadır. Milano Politeknik Üniversitesi’nden İtalyan arkeoastronom Giulio Magli “Sirius and the project of the megalithic enclosures at Gobekli tepe” adlı makalesinde Göbeklitepe tapınaklarının gökyüzündeki en parlak yıldız olan Sirius yıldızının gökyüzünde ortaya çıkışını kutlamak amaçlı yapılmış olabileceğini hesaplarla anlatmaktadır [3]. Magli B, C ve D tapınaklarının güneydoğu yönüne bakan girişlerinin Sirius yıldızının α Canis Majoris gökyüzünde farklı tarihlerdeki 9100, 8750, 8300 konumuyla ilişkili olduğunu düşünmüştür. Sirius yıldızı, dünyanın yaptığı presesyon yalpalama hareketi sebebi ile Göbeklitepe’nin bulunduğu enlem için 10 binli senelerdan önce yaklaşık 36 binlere kadar gökyüzünde görünebilir değildi. Sirius, 10 binli seneler itibariyle tam da Göbeklitepe’nin inşa edildiği zaman dilimlerinde gökyüzünde görünür olmaya başlamıştı. O devir insanlarının inanışına göre ifade edersek Ak yıldız, yeraltı dünyasından yeryüzüne çıkmıştı! Sirius, gökyüzünde görünmeye başladığından itibaren pek çok medeniyette kutsal sayılmaya başlanmıştı. Özellikle Mısır’da takvimlerin Sirius’un gökyüzünde doğuş vaktine göre ayarlandığı bilinmektedir. Mısır’da Sirius yıldızı, Nil nehri taşmalarını haber vermekteydi. Acaba Göbeklitepe tapınakları için de böyle bir durum söz konusu muydu? Hiç şüphesiz yıldızların ve takımyıldızların yaz mevsimini veya kış mevsimini haber veriyor olması Neolitik dönemde yaşamlarını sürdüren insanlar için hayati bir öneme sahipti. Göbeklitepe tapınaklarının bir gözlemevi olabileceği fikrine katılanlardan birisi de Prof. Dr. B. G. Sidharth’tır. Sidharth, Göbeklitepe tapınaklarında yer alan dikilitaşlarda betimlenen hayvan figürlerinin ve sembollerinin gök olaylarını temsil ediyor olabileceğini düşünmektedir. Bunun yanında Sidharth, D tapınağında yer alan 12 dikilitaşın senenin 12 ayını sembolize ediyor olabileceği varsayımında bulunmaktadır. Sidharth, C tapınağının merkezi dikilitaşlarının birinde yer alan Güneş’e ve Ay’a benzeyen sembolün de 10 binli senelerda İkizler Gemini takımyıldızı doğrultusunda gerçekleşmiş olan bir Güneş tutulmasını ifade ediyor olabileceğini düşünmektedir. Sidharth, yine aynı dikilitaşta Güneş ve Ay sembollerinin biraz üzerinde yer alan ve H harfine benzeyen sembolün de İkizler takımyıldızını temsil ettiğini belirtmektedir [5]. Bazı araştırmacılar ilginçtir ki, bu sembolü Orion Avcı takımyıldızının sembolü olarak düşünmüşlerdir. Sidharth’a göre bu gibi tapınaklar gökyüzü ile yakından alakalıydı ve takvim yapabilmek için son derece gerekliydi. Özellikle tarım yapan bir toplum için gökyüzü takvimi yapılması ve bu takvime uyulması hayati bir öneme sahipti. Ayrıca, Sidharth dikilitaşlarda yer alan betimlemeleri mitoloji-astronomi bağlamında incelemiştir. Tezlerini Hint mitolojisini esas alarak oraya atması son derece ilginçtir. D tapınağında merkezdeki dikilitaşlar etrafına yerleştirilmiş 12 dikilitaş 12 ayı mı sembolize ediyor bilemiyorum, fakat bu dikilitaşların yerleştirildiği konumların ve merkez-dikilitaş-gökyüzü doğrultularının tapınakların yapıldıkları dönem için incelenmesi gerektiğine inanıyorum. Yılın hangi döneminde bu seçili doğrultu hangi yıldıza veya takımyıldıza izalanıyordu? Bu gibi bir deney arkeoastronominin çalışma konusu olabilir. Magli ve Sidharth’ın bilimsel yapmış olduğu çalışmalar dışında konuya popüler olarak yaklaşan bazı araştırmacılar da Göbeklitepe’nin Ay ve takımyıldızlarla olan ilişkisini ele almışlardır. Buna göre, dikilitaşlarda yer alan hayvan figürleri takımyıldızları betimlemektedir. Tıpkı günümüzde olduğu gibi. Bu elbette bilimsel bir açıklama değildir, fakat Göbeklitepe’nin bir gözlemevi olabileceğini düşünen kişilerin olduğunu bilmek önemlidir. Göbeklitepe tapınaklarının birer gözlemevi olduğu ihtimaline şaşırmamak gerekir. Neolitik dönemde atalarımızın doğumu, vefatı, varoluşu, Tanrı’yı vb. Gökyüzü ve gök cisimleri ile ilişkilendirmesi garip görülmemelidir. Bu insanlar tüm doğayı ve doğanın ruhlarını, gökyüzünü ve yeryüzünü bir bütün ve birbirinin tamamlayıcısı olarak görmekteydi. Bu topluluklar keyif olsun diye değil, varoluşlarını devam ettirebilmek, belki de geleceği bilmeye çalışıp böylelikle korkularını yenebilmek adına gezegenleri, yıldızları, takımyıldızları, Güneş’i ve Ay’ı gözlemliyordu. Günümüzdeki gibi gök cisimlerinin fiziksel özellikleri değil, ruhsal özellikleri önemli görülüyordu. Bilmek, yaşamaktı. Tapınakların sadece tek bir yıldızı gözlemek için inşa edildiği fikrine katılmıyorum. Çünkü ortada çok sayıda tapınak bulunmaktadır ve tüm bu tapınakların tek bir yıldızı gözlemek için inşa edilmesi mümkün değildir. Belki de her tapınak özel bir gezegen, yıldız veya takımyıldız gözlemi için inşa edilmiş olabilirdi. Fakat onca güçlük Ör. Tapınakların inşaası sadece bunun için mi diye bir anti tez de öne sürülebilir. Bu varsayımı ortaya atmamdaki gerekçe gün yüzüne çıkarılan 6 tapınağın 4’ünün B, C, D, E yaklaşık güneydoğu yönüne bakmasına rağmen merkezi dikilitaşların bakış doğrultusu referans alındığında, A tapınağının güneydoğu-kuzeybatı doğrultusuna, F tapınağınınsa güneybatı-kuzeydoğu doğrultusuna bakmasıdır. Merkezi dikilitaşların bakış doğrultuları acaba rastgele mi seçilmiştir, yoksa tapınakların bu doğrultulara bakacak şekilde yapılmalarının özel bir anlamı var mıdır? Gökyüzünde hangi doğrultuda bakarsak bakalım parlak bir yıldız veya bir takımyıldızına rastlamak mümkündür. Fakat, belki de örneğin A tapınağı kuzeybatıda yer alan bir yıldız ya da takımyıldızına, F tapınağı da kuzeydoğuda yer alan bir yıldız veya takımyıldızına izalanmış olabilir. Bu şekilde çok sayıda gökcismi yıl içerisinde sürekli izlenebilir ve hareketleri takip edilebilir olur. Gözlenen bir yıldız veya takımyıldızının doğuşu veya görünüşüyle beraber bir ihtimal buna uygun ritüellerin yapılmış olma olasılığı da vardır. Zaten tapınaklarda bazı ritüellerin yapılmış olma ihtimali Klaus Schmidt tarafından da özellikle dile getirilmektedir [4]. Tıpkı Stonehenge’de ekinoks ve diğer özel günlerde Kelt rahiplerinin yapmış oldukları ritüeller gibi. Öte yandan Göbeklitepe tapınaklarında üzerine yuvarlak delikler açılmış taşlar da keşfedilmiştir. Hatta çember biçiminde yapılmış bir taş da yine Göbeklitepe’de keşfedilen kalıntılar arasındadır. Bu taşların ne amaçla yapıldığı henüz bilinmemektedir. Acaba bu gibi delikli taşlar senenin belirli zamanlarında Güneş ışığının içerisinden geçtiği ve sonrasında belirli bir noktaya düşmesini sağlamış olduğu özel tasarlanmış taşlar mıydı? Örneğin ekinoks günü sabahı güneşin ilk ışınları belirli konumda olan bu taşların deliklerinden geçerek yine belirli bir noktaya belki bir dikilitaş üstüne mı düşmekteydi? Bu şekilde insanlar örneğin bahar mevsiminin geldiğini mi anlıyorlardı? Bu hiç şüphesiz biraz abartılı bir yorumdur. Fakat yine de olaya bu şekilde bakmak da önemlidir. Belki bu konu da bu ihtimali sınayacak bir deney bile tasarlanabilir. Özellikle 21 Haziran günü güneş ışıklarının belirli bir açıyla gelip bir dikilitaş üzerine düşmesi olayı Stonehenge’de ve Arkaim’de mevcut olan bir hadisedir. Neden Göbeklitepe’de de bu şekilde olmasın? Göbeklitepe tapınaklarının sadece belirli gökcisimlerini gözlemek veya takımyıldızları görselleştirmek amaçlı yapılmadığı tahmin edilebilir. Daha doğrusu tapınaklar yalnızca bir takvim oluşturmak adına yapılmış olamazlar. Bunun bir de ruhsal ve kültürel arka planı olmalıdır. Göbeklitepe çevresinde yer alan Neolitik yerleşim yerlerinde yaşamakta olan insanların ne tür bir inanış geliştirdiklerini tam olarak bilemeyiz, fakat bu insanların kendi varoluşlarıyla, yok oluşlarıyla, doğumla, ölümle, ölüm ötesiyle ve Tanrı’yla ilgili sorular soruyor olması ve sürekli bunlara doğayı gözlemleyerek cevaplar arıyor olması muhtemeldir. Örneğin, Klaus Schmidt’e göre Göbeklitepe tapınakları ölüm kültünün hakim olduğu bir kült alanı olabilirdi. Schmidt’in bu varsayımı ortaya atma sebebi tapınaklara yakın bölgeler de ölülerin akbabalara sunuluyor olduğunu düşünmesiydi. Bu şekilde belki de ölülerin ruhu akbabalar aracılığı ile gökyüzüne ulaşmış oluyordu. Bir çeşit ritüel de denilebilecek bu olaya güneşe gömme adı da verilmektedir. Güneşe gömme ritüeli Çatalhöyük’de de gerçekleşiyordu. Çatalhöyük duvar resimlerinde akbabalar ve başsız insanlar resmedilmişti. Başsız insan ve kuş figürü Göbeklitepe tapınaklarında yer alan dikilitaşların birinde de betimlenmişti Dikilitaş 43. Bu gibi bulgular Göbeklitepe tapınaklarının birer gözlemevi olduğunu elbette kanıtlamaz, fakat fiziksel olduğu kadar ruhsal yönden de insanların gökyüzüne bir biçimde bağlı olduklarını ve bu insanların gökyüzü ile ilişkilerinde tapınakların aracı olarak kullanıldığı konusunda şüpheye yer bırakmaz. Görüldüğü üzere Göbeklitepe’nin dünyanın ilk gözlemevi ya da gözlemevlerine ev sahipliği yapmış olma ihtimali bulunmaktadır. Bu olasılık, bazı bilim adamlarının gözünden kaçmamıştır. Hiç şüphesiz henüz bu tapınakları birer gözlemevi sınıfına sokamayız. Fakat bunun için olumlu bir adım şu anda atılmış olabilir. Sümer’de, Mısır’da ve diğer antik uygarlıklarda olduğu gibi Göbeklitepe’de de tapınak-gökyüzü, yer-gök ilişkisi mevcut olmuş olabilir. Kanımca, Göbeklitepe’nin arkeoastronomik önemini sadece yabancı bilim adamların düşüncelerine ve bulgularına göre değerlendirmemeliyiz. Kendi tarihimizi kendi gökbilimcilerimiz de araştırmalıdırlar. Ülkemizde arkeoastronomi alanında çalışmalar yapılmaya başlanmışsa da bu çalışmalar ilerleyen senelerde zenginleştirilerek devam ettirilmelidir. Elimizde bilinen dünyanın ilk tapınakları bulunmakta ve bu tapınakların gökyüzü ile bir biçimde ilişkili olma durumu söz konusudur. O halde Göbeklitepe gibi bir değeri elimizin tersiyle itmemeli tam tam tersine ona gerekli olan değeri vermeliyiz. Bugün arkeoastronomi denildiğinde akla ilk Stonehenge tapınağı gelir. Bu yapı adeta arkeoastronominin sembolüdür. Stonehenge tapınağından 7 bin yıl daha eski ve çok daha harika bir tapınak kompleksi bizim ülkemizin sınırları içerisinde bulunmakta ve bilim adamları tarafından araştırılmayı beklemektedir. Göbeklitepe’nin dünyaya tanıtılması konusunda herhangi bir sorun yoktur. Fakat Türk bilim insanları tarafından yapılacak olan bilimsel çalışmalar sonucu elde edilebilecek bulgular, hem bilim olarak ilerlememizi sağlayacak, hem de Türk bilim adamlarının saygınlığını artıracaktır. Ülkemizde Stonehenge’den çok daha ünlü çok daha popüler olabilecek potansiyele sahip olan bir değer mevcut. Ya gerekli olan önemi verip ülkemizin çok daha olumlu tanıtılmasını sağlayacak, ya da elimizin tersiyle itip daima olduğu gibi yabancı bilim adamlarının bulgularıyla yetineceğiz. Günümüz ileri medeniyetinde biz de varız’ demenin yolu acaba hangisinden geçmektedir? Toplam Okunma Göbeklitepe arkeolojik kazı alanı Şanlıurfa’nın merkezinin on sekiz kilometre güneydoğusunda bulunmaktadır. Göbekli tepe olarak da bilinen bu yerleşim yerinin tarihi 12000 yıl öncesine dayanan yerleşik bir ibadet yeridir. Dünya tarihine çok büyük katkılarda bulunmuştur ve pek çok mecra tarafından insanlık tarihinin en önemli buluntularından bir tanesi olarak sayılmaktadır. Bu yazımızda Göbeklitepe buluntularının tarihi ve anlamlandırılması üzerine bir değerlendirme yapılacaktır. Bu Yazının İçindeki Başlıklar Göbeklitepe Nedir?Göbeklitepe Nerede?Göbeklitepe’nin Tarihi ve HikayesiGöbeklitepe’nin Kültürel ÖzellikleriGöbeklitepe’den Çıkarılan Buluntularının AnlamlarıGöbeklitepe’nin Mimari ÖzellikleriGöbeklitepe Nasıl İnşa edildi?Göbeklitepe’de İnanç Göbeklitepe Nedir? Göbeklitepe, Dünyanın bilinen en eski tapınağıdır. Göbeklitepe kazı alanı 1963’te ortaya çıkartılmasının üzerinden yıllar geçtikten sonra ancak 1994’te gerçek değerinin anlaşılmasının ardından tarih sahnesinde pek çok değişikliğe yol açmıştır. Çok uzun bir zaman boyunca Göbeklitepe’nin dine dair bulunmuş en eski buluntular olduğu düşünülmüştür. Ancak bu düşünce 2015’in yaz aylarında Hasankeyf’te yapılan kazılarda bulunan harabelerle değişmiştir. Hasankeyf’teki kazıları yöneten Prof. Dr. Abdusselam Uluçam Hasankeyf höyüğünde bulunan yapıların tarihinin yıldan yıla kadar değişiklik gösterdiğini, fakat höyükte bulunan en eski yapı olan dikili taşın Göbeklitepe’den daha eski olduğunu belirtmiştir. Dolayısıyla Göbeklitepe’nin göçebe yaşamın bulunduğu bir dönemde oluşturulan ilk yerleşik ibadet yeri olduğunu söylemek doğru olmayacaktır. Göbeklitepe Genel Görünüm Göbeklitepe Nerede? Göbeklitepe, bugün Şanlıurfa’ya bağlı Örencik Köyü yakınında bir tapınak kalıntısıdır. Göbeklitepe, Şanlıurfa merkeze yaklaşık 20 kilometre uzaklıktadır. Göbeklitepe’ye gitmek isteyenler için açık adres şöyledir; Dağeteği Mahallesi, 63290 Haliliye / Şanlıurfa. Göbeklitepe’den çıkarılan eserlerin bir bölümü Şanlıurfa Arkeoloji Müzesinde sergilenmektedir. Yol Tarifi Bulunduğunuz konumdan Göbeklitepe’ye doğru yol tarifi almak isterseniz aşağıdaki harita görseline tıklamanız yeterlidir. Göbeklitepe’nin Haritası Göbeklitepe’nin Tarihi ve Hikayesi Göbeklitepe kazı alanında çıkarılan buluntuların tarihi oldukça eskiye gitmesine rağmen, bu tarih yıl önce primatların ilk defa bazı araçları kullanmaya başlamasının yanında oldukça yenidir. Göbeklitepe’deki buluntuları dini inançların ne kadar eskiye dayandığını gösterse de, inancın insanlık tarihi kadar eski olduğunu söylemek çok büyük bir yanlış olacaktır. İnsanların evrimsel açıdan gelişmeleri ve “din” olarak adlandırılabilecek bir kavram oluşturup ibadet etmeye başlamaları insanlık tarihinde oldukça yenidir. Ve bu noktaya gelinmesi yüz binlerce yıl almıştır. Bu sürecin başladığına dair en büyük kanıtlardan biri de Göbeklitepe kazı alanıdır. Göbeklitepe tapınağı tarih olarak oldukça eskilere dayandığından, alan oldukça iyi korunmuş olduğundan ve taşlardaki kabartmalar halen anlaşılır olduğundan dolayı bize birçok bilgi ulaştırmıştır. Göbeklitepe’nin bulunduğu coğrafya Mezopotamya olarak nitelendirilmiştir ve tarih boyunca pek çok uygarlığın doğuş ve çöküşüne tanıklık etmiştir. Ayrıca oldukça kritik ve merkezi bir noktada bulunmaktadır. Bu nedenden dolayı da Göbeklitepe tapınaklarındaki öğelerin başka kültürleri etkilemesi de kaçınılmaz olmuştur. Güneş ve ay sembolleri Göbeklitepe tapınaklarında olukça sık görülen sembollerdir. Aynı sembollere ilerleyen zamanlarda Mısır tapınaklarında da çok yoğun bir şekilde rastlanmaktadır. Ayrıca taşlarda bulunan şekillerden ve işlemelerden tapınakta gök tanrılarına yönelik ritüellerin yapıldığı sonucu çıkarılmaktadır. Sümer uygarlığının da aynı şekilde An adında bir gök tanrısı bulunmaktadır. Dolayısıyla Göbeklitepe’deki buluntuların zamanında birçok farklı kültürü etkilemiş olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır. Göbeklitepe’nin Kültürel Özellikleri Göbeklitepe’nin kültürel açıdan etkilemiş olduğu tek uygarlıklar Sümer ve Mısır değildir. Coğrafi açıdan bakılığında etkilemiş olması çok zor, hatta imkansız gözükse dahi Göbeklitepe buluntularının Maya kozmolojisi ile de yakından ilgisi bulunmaktadır. “H” simgesi Maya kozmolojisinde oldukça geniş bir yer tutmaktadır. Bu sembol özel olarak tasarlanmıştır ve iki zıt gücün savaşması- yaratım için bir araya gelmesi benzeri anlamlar taşımaktadır. Bu anlamlar aynı zamanda “H” simgesinin Göbeklitepe’deki tapınaklardaki olası anlamlarına işaret etmektedir. İnanması zor olsa dahi aralarında hem oldukça uzun bir zaman hem de mesafe bulunmasına rağmen Göbeklitepe’deki tapınakların ve türevlerinin Maya kültürünü etkilemiş olması oldukça olasıdır. Göbeklitepe’nin tarih boyunca diğer uygarlıklara yaptığı etkiden bahsederken yok olmuş olan eski uygarlıkların yanında daha güncel medeniyetlerden de bahsetmek mümkündür. Bu konuda verilebilecek en belirgin örneklerden bir tanesi de Göbeklitepe-Türkiye ilişkisidir. Göbeklitepe’nin coğrafi olarak şu anki Türkiye sınırları içerisinde bulunduğundan ve tapınak içerisinde kullanılan pek çok gökyüzü cismi kabartması-işlemesi bulunduğundan daha önce bahsetmiştik. Türkiye dışında Moğolistan ve Göktürk kültüründe de sıklıkla karşımıza çıkmakta olan Kün-Ay sembolleri Göbeklitepe’deki tapınakta bulunan Güneş-Ay sembolleriyle tıpa tıp aynıdır. Günümüzde bayrağımızda bulunan ay ve yıldızın da aynı kökenden geldiğini söylemek yanlış olmayacaktır. Coğrafi olarak bu kadar yakın olan medeniyetlerin kültürlerinde aynı sembollere yer vermiş olmaları elbet ki tesadüf değildir ve orijini Göbeklitepe’deki tapınaklara kadar dayandırılabilir. Göbeklitepe’den Çıkarılan Buluntularının Anlamları Göbeklitepe kalıntılarının çıkarılmasının ardından tapınağın yapısı incelenerek işleviyle ilgili birçok tahminde bulunulmuştur. Bunlardan biri de yapının ibadet yeri olmanın yanı sıra aynı şekilde gökyüzü cisimlerini incelemek adına yapılmış bir gözlemevi olduğu üzerine geliştirilmiştir. Göbeklitepe’nin zemini herhangi bir sıvıyı emmeyecek şekildedir ve içinde pek çok su kanalı bulunmaktadır. Bu yapı incelenerek burada kurban ve kan akıtma ayinlerinin yapıldığı çıkarımında bulunmak yanlış olmaz. Göbeklitepe’deki kazı çalışmalarını yürüten Klaus Schmidt, Göbeklitepe’nin yapısını ve bulunduğu yeri değerlendirerek tapınağın aynı zamanda bu tapınağın ölülerin leşçi hayvanlara yenilmesi için bırakılan bir tür mezarlık olduğunu öne sürmüştür. Pek çok kültürde ölü bedenler kirlenmiş olduklarından dolayı ne yakılabilir ne de gömülebilirdi. Bu yüzden de yüksek yerlerde leşçi hayvanların yenmesi için bırakılırdı. Göbeklitepe’nin yüksekliğini, yapısını ve bölgenin çevresinde bulunan akbaba kemiklerini göz önünde bulundurarak böylesi bir çıkarım yapmak doğru olacaktır. Göbeklitepe’nin gözlemevi olarak kullanıldığına işaret eden tüm ip uçları aslında oranın dini görevlerini yerine getirmek amacıyla oluşturulmuştur. Dolayısıyla tapınağın aynı zamanda gözlemevi olarak da kullanıldığını söylemek yanlış olacaktır. Göbeklitepe Kazı Alanı Göbeklitepe’nin aynı zamanda evlilik törenleri için de kullanılmış olması ihtimali birçok çevre tarafından kabul görmektedir. Göbeklitepe tapınaklarını inşa etmiş olan toplumun kültürlerinde evlilik önemli bir yer tuttuğu gibi, ölü bedenler de oldukça kirli ve kötücül olarak yorumlanırdı. Benzer kültüre sahip olan birçok toplumda olduğu gibi böylesi bir durumda bu iki törenin aynı tapınakta yapılmış olması imkansızdır. Dolayısıyla Göbeklitepe’de evlilik törenlerinin yapılmadığını ve bunun için ayrı alanlar kullanıldığını söylemek mümkündür. Göbeklitepe’nin Mimari Özellikleri Göbeklitepe tapınaklarının mimarisinde en önemli olan yapıların çok büyük bir kısmını dikili taşlar oluşturmaktadır. Tapınağın çevresini saran bu dikili taşların etrafı kabartmalar ve işlemlerle kaplı olmakla beraber, bu figürlerin çok büyük bir kısmını hayvanlar ve gök cisimleri oluşturmaktadır. Tüm bu figürler oldukça özenli ve ayrıntılı yapılmış olduğundan dolayı tapınağın inşa edildiği dönemde oldukça gelişmiş bir sanat anlayışının varlığını kanıtlar niteliktedir. Göbeklitepe Nasıl İnşa edildi? Göbeklitepe tapınakları yazının henüz çok gelişmediği ve yaygınlaşmadığı bir dönemde inşa edildiğinden dolayı, inançlarını ve düşünce şekillerini anlamamızda bize en çok yardımı dokunacak şeylerden biri de sembolizmdir. Schmidt’e göre tapınakların duvarlarında bulunan semboller ve yapının mimarisi bizim yorumlayamayacağımız kadar derin ve karışık anlamlar içerse de bir kısmını sembolizmle ilişkilendirerek açıklamak mümkündür. Pek çok görüşe göre T şeklinde yerleştirilmiş olan taşlar insanları sembolize ederken ortada bulunan karşılıklı iki dikili taş ise Tanrı ve Tanrıçayı temsil etmektedir. Göbeklitepe’de olukça sık kullanılan bir figür de tilkidir. Normalde tapınaklarda kullanılmasına alışık olmasak da, Babil ve Sümer inançlarında tanrı Enlil’in tilki ile ifade edildiğini bilmekteyiz. Enlil yeryüzünü yöneten tanrı olmakla beraber, bu bilgi Schmidt’in tapınakta ölüm ayinleri yapıldığına dair tahminini doğruluyor gözükmektedir. Yukarıda gösterildiği gibi tapınaktaki öğeleri sembolizmden yararlanarak çözümlemek Göbeklitepe’yi anlamak konusunda bize oldukça yardımı olacaktır. Göbeklitepe Tapınağı Mimari Özellikleri Göbeklitepe’de İnanç Göbeklitepe’de bulunan semboller ve mimari yeryüzüyle alakalı olduğu kadar gökyüzüyle de alakalıdır. Sık sık tekrar edilen gök cisimlerinin tapınak boyunca oldukça yaygın olması, tapınağı inşa etmiş olan toplumun tanrılarının gökyüzüyle bağlantılı olduğu sonucunu işaret etmektedir. Böylesi bir durumu ise Kamizm Göktanrıcılık ile ilişkilendirmek yanlış olmayacaktır. Tarih boyunca süregelen toplumlara bakıldığında Kamizm inancının hiç uğramamış olduğu bir yer bulmak neredeyse imkansızdır. Dolayısıyla söylemek mümkündür ki, Göbeklitepe tapınaklarını inşa eden toplumun inancıyla Kamizm-Göktanrıcılık inancı arasında bir bağlantı kurmak mantıklı bir çıkarım olacaktır. Not İlk Çağ’ın en önemli heykel atölyelerinden biri olan Yesemek ile ilgili hazırladığımız yazımızı ve belgeselimizi de inceleyebilirsiniz. Göbeklitepe’nin daha sonra inşa edilen tapınaklara etkisi nedir? Göbeklitepe insanlık tarihi için önemli bir inşaa’dır. Daha sonra yapılan tapınaklara şu yönden etkisi edilen ilk tapınak olması, inançların tapınma yerleri inşaa edilmesine örnek evreni ve sonsuzluğu simgeleyen daire şeklinde inşa edilmesi,Tapınak alanında kayalarda daire şeklinde sembollerin olması daha sonra inşa edilen tapınakların inşa şekline ve kullanılan sembollere örnek teşkil İngiltere’de bulunan ve Göbeklitepe’den yıllar sonra yapılan Stonehende’de daire şeklinde ve dikili taşlar BİLGİGöbeklitepe; Şanlıurfa merkez 18 kilometre uzaklıkta, Örencik Köyü 1963 yılında keşfedilmiş. Gerçek değeri 1994 yılında 12000 yıl önce yapılmış bir veya Göbekli Tepe, Şanlıurfa il merkezinin yaklaşık olarak 22 km kuzeydoğusunda, Örencik Köyü yakınlarında yer alan dünyanın bilinen en eski kült yapılar topluluğudur. 2 . 1Tarih ders kitabı cevapları Dr. Öğr. Üyesi Tulga Albustanlıoğlu Geçmişi günümüzden yaklaşık yıl öncesine kadar uzanan Göbeklitepe Arkeolojik Alanı’nda yapılan kazı çalışmaları hızla devam ediyor. Göbeklitepe uygarlık tarihi ile ilgili bildiklerimizi tamamen değiştirebilir. Şanlıurfa kent merkezine yaklaşık 18 km uzaklıktaki Örencik köyü yakınlarında bulunan Göbeklitepe Arkeolojik Alanı’nda yapılan kazı çalışmaları hızla devam ediyor. Uygarlık tarihi ile ilgili bildiklerimizi tamamen değiştirecek Göbeklitepe’nin geçmişi günümüzden yaklaşık yıl öncesine kadar uzanıyor. Hitit, Lidya, Sümer gibi Mezopotamya uygarlıkları ve Maya uygarlığı Göbeklitepe’den binlerce yıl sonra ortaya çıktı. German Archaeological Institute DAI - Göbeklitepe Arkeolojik Alanı’nın havadan çekilen fotoğrafı Buzul Çağı’nın sona erdiği Paleolitik Çağ’da Eski Taş Çağı olarak isimlendirilir yaşayan insanlar avcılık ve toplayıcılık ile yaşamalarını sürdürüyordu. İnsanların tarım, seramik kaplar, yazı ve tekerlek ile henüz tanışmadığı ve yük hayvanlarının ehlileştirilmediği bu dönemde Göbeklitepe’de bulunan devasa anıtların nasıl yapıldığı hâlâ gizemini koruyor. Çünkü bu anıtları inşa edebilmek için insanların son derece gelişmiş ve sistemli bir şekilde birlikte çalışması ve iş bölümü yapması gerekir. Yani gelişmiş bir toplumsal düzene ihtiyaç duyulur. Göbeklitepe tapınakları Mısır’da bulunan piramitlerden daha küçük olmasına rağmen onlardan 7000 yıl önce yapılmış. Piramitlere benzer şekilde Göbeklitepe’deki anıtların inşa edilmesi için gelişmiş bir organizasyon becerisi gerekiyor. Bugüne kadar bilim insanları genellikle insanların toprağı ekip biçmeyi öğrenmesinin yani tarım sürecinin başlamasının yerleşik hayata geçilmesine ve dini yapılar inşa edilmesine olanak tanıdığını düşünüyordu. Küçük yerleşimler şehirlerin, şehirler ise uygarlıkların ortaya çıkmasına katkıda bulunmuştu. German Archaeological Institute DAI Göbeklitepe'de bugüne kadar yaklaşık metrekarelik yani yaklaşık olarak 11 futbol sahasını kaplayacak bir alanda kazı çalışmaları yapıldı ve toprak altı görüntüsü elde edildi. Bu çalışmalar sonucunda Göbeklitepe’de daire şeklinde altı tapınak ortaya çıkarıldı. Henüz kazı yapılarak toprak üzerine çıkarılmayan 14 tapınak bulunuyor. Daire şeklindeki anıtsal yapıların çevresi taş duvarlarla örülmüş. Taş duvarların arasına belirli aralıklarla T şeklinde küçük sütunlar yerleştirilmiş. Yapıların ortasında ise yaklaşık 5 metre yüksekliğinde ve 16 ton ağırlığında iki büyük taş sütun yer alıyor. Göbeklitepe’de bulunan sütunların üzerinde yaban hayvanlarının tasvirleri alıyor. Büyük taş sütunların üzerinde kolları ve elleri gösteren kabartmalar yer aldığından T şeklindeki taşlar insanlara benzetiliyor. Göbeklitepe’yi inşa eden insanların yaşadıkları çağın çok ilerisinde mühendislik bilgisinin yanı sıra bu taşları şekillendirebilmek için jeoloji bilgisine de sahip oldukları düşünülüyor. Göbeklitepe’deki kazı ve araştırmaların sonucunda çok sayıda hayvan kemiğine rastlandı. Bu bilgiler Göbeklitepe’de yaşayan insanların avcılık ve toplayıcılık ile uğraştığını kanıtlıyor. Dolayısıyla bu insanların Neolitik ya da Yeni Çağ/Cilalı Taş Devri olarak isimlendirilen tarım sürecinden önceki bir dönemde Göbeklitepe’de yaşadığını söyleyebiliriz. Oysa günümüze kadar kabul gören kurama göre böylesine yapıları inşa edebilmek için insanların yerleşik tarım toplumuna geçmiş olması gerekiyordu. Göbeklitepe’deki tapınakları kullanan insanlar daha sonra bu yapıları gömmüşler. Gömülen tapınakların üzerine daha küçükleri yapılmış. Bu süreçte tapınakların da değişime uğradığı görülüyor. yıl önce yapay bir tepeye höyük dönüşen Göbeklitepe, 1995’te başlayan kazılarla gün yüzüne çıkarıldı. Tapınaklar 1000 yılı aşkın bir süre boyunca bölgedeki kültürel yaşamın merkezinde yer almış, hem dinsel bir merkez hem de fikirlerin paylaşıldığı bir toplanma yeri işlevi görmüş. Günümüzde Göbeklitepe uygarlık tarihinin akışını değiştiren ve gizemini korumaya devam eden dünyanın en önemli arkeolojik alanı olarak dikkat çekiyor. Kaynaklar Schmidt, K., Taş Çağı Avcılarının Gizemli Kutsal Alanı Göbeklitepe - En Eski Tapınağı Yapanlar, Çev. Rüstem Arslan, Arkeoloji Sanat Yayınları, İstanbul, 2018. Albustanlıoğlu, T., “Uygarlık Tarihinin Karakutusu Göbeklitepe” Bütün Dünya Dergisi, Sayı 2017/8, 2017. Collins, A., Göbeklitepe Tanrıların Doğuşu, Çev. Leyla Tonguç Basmacı, Alfa Yayıncılık, İstanbul, 2016. Plegge, J., Turkish Stonehenge Gobekli Tepe, Plegge Enterprises, North Dakota, 2012. Yazar Hakkında Dr. Öğr. Üyesi Tulga Albustanlıoğlu Başkent Üniversitesi Güzel Sanatlar Tasarım ve Mimarlık Fakültesi Öğretim Üyesi Zeugma ve Erythrai Kazıları Heyet Üyesi Bilim Genç web sitesinde yayınlanan yazı, haber, video, fotoğraf, çizim ve animasyonların her türlü hakkı TÜBİTAK’a aittir. İzin alınmadan, kaynak gösterilerek dahi olsa alıntı yapılamaz, kopyalanamaz ve başka yerde yayınlanamaz. Sosyal Bilimler Benzer İçerikler Popüler İçerikler

göbeklitepe nin daha sonra inşa edilen tapınaklara etkisi nedir